Bir İnsan Hakkı Olarak Akademik Özgürlük
Uluslararası Çevrimiçi Konferans
14-15-16 Aralık 2020
Konferans web sitesi Avrupa Birliği tarafından maddi olarak desteklenen "İnsan Hakları Akademisini Sivil Topluma Taşımak" projesi kapsamında hazırlanmıştır. İçerik KAGED'in sorumluluğundadır ve Avrupa Birliği'nin görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.
Konuşmacılar & Bildiri Özetleri
András Bozóki
András Bozóki, Central European University’de siyaset bilimi profesörüdür. İlgi alanları arasında karşılaştırmalı siyaset, Orta Avrupa, demokratikleşme, melez rejimler, siyasi ideolojiler ve entelektüellerin rolü gibi konular yer almaktadır. Belli başlı kitapları, Post-Communist Transition: Emerging Pluralism in Hungary (1992, 2016), Democratic Legitimacy in Post-Communist Societies (1994), Intellectuals and Politics in Central Europe (1999), The Roundtable Talks of 1989: The Genesis of Hungarian Democracy (2002), Anarchism in Hungary: Theory, History, Legacies (2006), Rolling Regime Change: The Political Role of Intellectuals in Hungary (2019) şeklinde sıralanabilir. Çok sayıda makalesi Comparative Sociology, Democratization, Perspectives on Politics, East European Politics and Society, European Political Science, Taiwan Journal of Democracy, Journal of Communist Studies and Transition Politics, Debatte: Journal of Contemporary Central and Eastern Europe, Baltic Worlds, East European Constitutional Review, Osteuropa gibi dergilerde yayınlandı. Columbia University, Smith College, Mount Holyoke College, Hampshire College, Nottingham University ve Bologna University’de misafir öğretim görevlisi olarak bulundu. Macar Siyaset Bilimi Derneği’nin başkanlığının yanı sıra, Macar Political Science Review dergisinin kurucu editörlüğünü yaptı. 2009 senesinde Macar Siyaset Bilimi Derneği’nce verilen István Bibó Ödülü’ne layık görüldü.
Akademik Özgürlüğün Denetimi: Macaristan Örneği
Otoriter ve melez rejimler, akademik özgürlüğü de içerecek şekilde ifade özgürlüğünü denetlemeyi amaçlarlar. Siyaseten eleştirel yeni bir kuşağın yükselişini engellemek istedikleri için üniversiteler aracılığıyla kontrole yönelirler. Macaristan’ın Orbán rejimi, devlet üniversitelerini sadık partililerin kontrolündeki “kurumlar” şeklinde yeniden düzenlemektedir. Siyasi iradenin yasal hilelerle buluştuğu bu durumda üniversiteler eleştirel düşünceyle değil ama sadakatle ilgilidir. Central European University gibi bağımsız üniversiteler susturulmakta ya da ülke dışına çıkmaya zorlanmaktadır. Araştırma bütçeleri yeni dağıtım mekanizmalarıyla ve parti devletin kurumlarınca yeniden düzenlenmektedir. Profesörler ve diğer öğretim üyeleri yeni sakinleriyle yer değiştirirken, liberal düşüncenin de milliyetçi adanmışlık ile yer değiştirmesi beklenmektedir. Tiyatro ve Film Sanatları Üniversitesi’ndeki öğrenci işgali gibi üniversite protestoları, bu bağlamda, sistem karşıtı muhalefetin yükselme potansiyeline işaret etmektedir.
Aydın Ördek
Aydın Ördek, 1979’da İmranlı’da doğdu. ODTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat bölümünden mezun oldu. 2005’te Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde ‘Kurgusal ve Tarihsel Bir Kategori Olarak Piyasa’ başlıklı yüksek lisans tezini savundu. 2006’dan 2018’de 686 sayılı KHK ile ihraç edilene kadar Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak çalıştı Siyasal-iktisadi bir kategori olarak parayı tanımlama sorununu konu alan doktora çalışmasını Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde sürdürmektedir. İnsan Hakları Okulu’nda Yöntem Sorunu ve Bilim Yöntemi Atölyesi’ni yürütmektedir.
Geç Şirketleşme Çağında Akademik Özgürlük ve Özerkliğin Anlamı
Tanımları üzerinde aşağı yukarı bir uzlaşının olduğu, neredeyse standartlaşmış tanımlara sahip akademik özgürlük ve özerkliğin mevcut siyasal-sosyal bağlamdaki anlamı üzerine düşünmek, bu kavramların işaret ettiği sorun alanlarına ilişkin somut çözümler önermeyi mümkün kılar. Bu iddia, standart tanımlardaki belirsizlikler esas alınarak temellendirilmekte, anlamın, tanıma üstünlüğüne dikkat çekilmektedir. Bu tebliğde akademik özgürlük ve özerklik anlamlandırılmaya çalışılırken, mevcut siyasal-sosyal düzenin kapitalizmin geç şirketleşme evresi olduğu, anlamlandırmaya temel teşkil eden teleolojinin ise özgür bir toplum olduğu kabul edilmiştir. Modern üniversite idealinin kurucu unsurları olan akademik özgürlük ve özerkliğe yönelik taleplerin bilimsel bilginin ve üniversitenin dönüşen işleviyle nasıl dönüştüğü ele alınmaktadır. Akademik özgürlüğün zamanla akademik özerkliğe baskın bir talep haline gelmesinin temel nedeni, şirketleşmenin günümüzde eriştiği düzey olarak tespit edilmektedir. Akademik özgürlüğün bir insan hakkı olarak talep edilmesinin gerisinde, şirketleşmiş üniversitelerde bu taleplerin anlamsızlaşmış olması yatmaktadır. Bu nedenle, akademik özgürlük ve özerkliğin biçimsel bir hak talebinin ötesine geçmesinin, akademik özgürlük talebinin özgür bir topluma ait özgür bir üniversite idealine bağlanmasıyla mümkün olduğu iddia edilmektedir. Bu ise özerklik ve özgürlük arasındaki özgün ilişkilenme biçimiyle mümkündür.
Barış Ünlü
Barış Ünlü, lisansını iktisat, yüksek lisansını siyaset bilimi dalında A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde (SBF), doktorasını sosyoloji alanında Binghamton Üniversitesi’nde 2008 yılında tamamladı. 1999-2017 yılları arasında SBF’de çalıştı. 7 Şubat 2017’de 686 sayılı Olağanüstü Hal KHK’sıyla mesleğinden ihraç edildi. Çalışmalarını Duisburg-Essen Üniversitesi’nde Philipp Schwartz araştırmacısı olarak sürdürüyor.
Kültür Devrimi, Kültür Savaşları ve Akademik Özgürlük
Üniversiteler bugün Dünya’nın birçok yerinde, aşırı sağ hareketler ve otoriter/diktatöryel hükümetler tarafından “kültürel Marksizm”in kalesi olmakla, kendi ülkelerinin kültürüne yabancılaşmış olmakla suçlanıyor. “Kültürel Marksizm”le kastedilen, üniversitelerde giderek yayılan ve akademi dışındaki etki alanı da giderek genişleyen eleştirel cinsiyet/queer çalışmaları ve ırk/etnisite çalışmaları. Bu iki çalışma alanı, 1968 dünya kültür devriminin akademideki yansımaları olarak değerlendirilebilir. Üniversite dışındaki toplumsal hareketlere paralel olarak doğan bu akademik alanlar, bugün akademiyi de aşarak, sokaktaki muhalefetin söylemini şekillendirecek kadar genişlemiş ve güçlenmiş durumda. Bunu “dekolonizasyon”, “black lives matter” ve “me too” gibi hareketlerde gözlemleyebiliyoruz. Dolayısıyla küresel sağın tespiti özü itibariyle büyük bir haklılık payı içeriyor: 1968’de başlayan sol kültür devrimini durduramadılar ve bu devrim artık sadece kültürü değil, siyaseti de doğrudan biçimlendiriyor. İşte bu zamana yayılmış sol devrimi daha da fazla geç kalmadan durdurmak içinden geçtiğimiz politik çöküş ve kaos çağında küresel sağın en önemli önceliklerinden biri olmuş durumda.
Konuşmamda, Türkiye’de son yıllarda üniversitelere ve akademik özgürlüklere yönelik büyük baskı dalgasını küresel sağ ve sol arasındaki bu kültür savaşı bağlamında değerlendirmeye çalışacağım.
Cansu Akbaş Demirel
Cansu Akbaş Demirel, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde lisans, Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde yüksek lisansını tamamlamıştır. Aynı bölümde araştırma görevlisi iken, 2017 yılında barış imzacısı olması nedeniyle ihraç edilmiştir. Türkiye İnsan Hakları Vakfı İzmir Temsilciliğinde araştırmacı olarak çalışmaktadır. Göç, iltica ve insan hakları alanında akademi ve sivil toplumda çalışmalar yapmaktadır. “Türkiye’deki Suriyeliler: Statüler ve Hükümet Politikaları” ile “Suriyeliler ve ‘Diğerleri’: Türkiye’ye Sığınanların Karşılaştırmalı Hukuki Ve Sosyal Konumları” başlıklarıyla yayımlanmış kitap bölümleri bulunmaktadır.
Akademisyen İhraçları ve Akademik Özgürlük
OHAL ilanının ardından Kanun Hükmünde Kararnameler ile işinden ihraç edilenler arasında Barış Bildirisi imzacısı akademisyenler de yer almaktadır. Bununla birlikte imzacı akademisyenlerin uğradıkları hak ihlalleri, Bildirinin açıklanmasının hemen ardından, yani OHAL’den ve ihraçlarından önce gerçekleşmeye başlamıştır. Bu ihraç süreçlerinde farklı mecralarda hedef gösterilen, tehdit ve saldırılara maruz kalan, çalışma hakkı, sosyal güvenlik hakkı, eğitim hakkı gibi pek çok temel hakkı ihlal edilen akademisyenler yaşadıkları kayıpların yanı sıra çeşitli alanlarda engellemelere de maruz kalmışlardır. Böylece akademisyen ihraçları, akademik özgürlüğün hem doğrudan hem de ortaya çıkardığı diğer hak ihlallerinin bir sonucu olarak dolaylı biçimde ihlaline neden olmuştur.
Akademik etkinliği oluşturan iki temel bileşen araştırma ve eğitimdir. İhraç edilen akademisyenler bakımından bu iki etkinlik de üniversitede yapılamaz hale gelmiştir. Bir akademisyen için maddi ve manevi varlıklarını geliştirmesinin koşulunun bilgi üretme ve paylaşma olanaklarının bulunması olduğu göz önünde bulundurulduğunda OHAL ihraçlarının ardından bu koşulun gerçekleşmesi artık mümkün değildir. Öte yandan ihraç edilen akademisyenlere ilişkin bu durum üniversite ile sınırlanmamış, üniversite dışında da araştırma ve yayın olanakları kapatılmış; bu doğrultuda kaynaklara ulaşma imkanları da ortadan kaldırılmak istenmiştir. Bir başka ifadeyle KHK’ler ile akademisyenlerin kendilerini gerçekleştirmelerinin koşulu ortadan kaldırılmıştır.
Akademisyen İhraçları ve Akademik Özgürlük başlığı altında; tam da bu koşulun ortadan kalktığı noktada, ihraç edilen ve çalışmalarına Türkiye İnsan Hakları Vakfı bünyesinde devam eden bir grup akademisyenin oluşturduğu TİHV Akademi tarafından hazırlanan “Akademisyen İhraçları: Hak İhlalleri, Kayıplar, Travma ve Güçlenme Süreçleri” başlıklı saha araştırmasına dayanarak ihraç edilen akademisyenlerin tüm bu süreçte yaşadıkları akademik kayıplar ve engellemeler ortaya konacaktır.
Ertuğ Tombuş
Ertuğ Tombuş Humboldt Üniversitesi Berlin’de siyaset bilimi kürsüsünde öğretim üyesi ve Off-University yönetim kurulu başkanıdır. Humboldt Üniversitesi’ne gelmeden önce Columbia Üniversitesi, The New School for Liberal Arts, and Western Connecticut Eyalet Üniversitesi’nde çalıştı. 2009’dan beri Constellations: An International Journal of Critical and Democratic Theory editörlüğünü yapmaktadır.
Dayanışmadan Eşitliğe: Off-University ve Demokratik bir Akademi Israrı
Off-University 2017’de Türkiye’de üniversitelerinden siyasi sebeplerle atılmış akademisyenlerin de arasında bulunduğu demokratik ve özgür bir akademi fikri etrafinda bir araya gelen bir grup akademisyen tarafından Almanya’da kuruldu. Off-University çeşitli nedenlerle seyahat imkânı bulunmayan araştırmacı ve öğrencilerin de katılabileceği çevirimiçi bir eğitim modeli olarak kurgulanmıştır. Sadece risk altındaki akademisyenler ile dayanışmayı değil aynı zamanda otoriter rejimlerin veya aşırı sağ siyasi aktörlerin hedefinde olan araştırma alanları ve bilgileri de korumak icin stratejiler geliştirmeyi amaçlar. Off-University tüm dünyada barış ve birarada yaşama fikrinin geliştirilmesini temel amaç olarak benimsemekte ve daha yatay ve demokratik eğitim- araştırma faaliyetleri için çerçeve kurmaya yönelik çalışmalar yürütmektedir. Bu sunus Off-University’nin kuruluşunda rol oynayan ilkeler ve bu zamana kadar olan deneyimi üzerinden akademik özgürlük ve demokrasi arasındaki ilişkiyi düşünmeyi amaçlıyor.
Füsun Üstel
Füsun Üstel, lisans eğitimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde tamamladı. 1980-81 yıllarında, Bolonya’daki John Hopkins Üniversitesi’nin lisans üstü programına katıldı. 1982’de İstanbul Üniversitesi İktisat Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki doktora eğitimi 1987’de tamamlandı. 1982 ile 2017 yılları arasında İstanbul Üniversitesi, Marmara Üniversitesi ve Galatasaray Üniversitesi’nde ders verdi. Milliyetçilik, kimlik, vatandaşlık ve kültürel politika üzerine yayınlamış çok sayıda akademik eseri var. 2017 senesinde Galatasaray Üniversitesi’nden emekli oldu. Bu Suça Ortak Olmayacağız bildirisini imzaladığı için 2,5 sene hapis cezasına çarptırıldı.
Sakın Kalkışma!: Üniversitelerde Sıcak Konular
Ekim 2020’de tarih ve coğrafya öğretmeni Samuel Patty’nin başının kesilerek öldürülmesi sonrasında Fransa’da İçişleri Bakanı Darmanin’in yaptığı üniversiteleri suçlayan açıklaması İslamo-goşizm tartışması etrafında akademiyi iki gruba bölen bir gerilime neden olmuştur. Bakanın açıklamasını destekleyen ve farklı siyasi eğilimlerden öğretim üyelerinin imzaladığı 100’ler Manifestosu’na karşı 2000’i aşkın akademisyenin kaleme aldığı metin, cumhuriyetçilik ve laiklik anlayışı, düşünce ve ifade özgürlüğü, araştırma özgürlüğü ve üniversite özerkliği gibi hassas konuları tartışmaya açmıştır. Bu süreçte bazı medya organlarının ve sağ çevrelerin de verdiği destekle, bizzat bakan tarafından Amerikan üniversitelerinden “ithal edildiği” ifade edilen etnisite, toplumsal cinsiyet ya da keşisimsellik üzerine çalışan öğretim üyeleri komünoratizme, ayrılıkçılığa ve islami terörizme taviz vermekle eleştirilmiştir. Bu kırılmanın üniversitenin neoliberal dönüşümünü tamamlayacak olan bir yasa tasarısıyla (Projet de loi sur la programmation de la recherche-LPPR) zamansal olarak örtüşmesi rastlantı değildir.
Türkiyeli bazı akademisyenler de son on yılda benzer bir deneyimden geçmişlerdir. Araştırma alanlarının ve araştırmacıların kriminalize edilmesiyle başlayan, Barış akademisyenleri ve KHK’larla devam bu süreci, Türkiye’de üniversitelerin neoliberal dönüşümü ve güvenlik devletinin konsolidasyonu ile açıklamak mümkündür.
Sunum, karşılaştırmalı bir perspektifle Türkiye ve Fransa üniversitelerinin karşı karşıya bulunduğu neoliberal dönüşümü ve üniversiteyi eleştirel düşünmenin ve ifade özgürlüğünün alanı olarak etkisizleştirmeyi amaçlayan güvenlikleştirme politikasını tartışacaktır.
Hasan Faruk Alpkaya
Hasan Faruk Alpkaya 1959’da doğdu. 1985’te Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. 1988’de İstanbul Üniversitesi’nde Yüksek Lisansını tamamladı. 2007’de Ankara Üniversitesi’nden doktora derecesi aldı. 1992-2017 arasında Ankara Üniversitesi’nde asistan ve öğretim görevlisi olarak çalıştı. 6 Ocak 2017’de 679 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile atıldı.
1994’te ÖES’in kurucu Yönetim Kurulu üyesi oldu. Farklı dönemlerde ÖES genel merkezinde Örgütlenme Sekreteri ve Genel Sekreterlik yaptı.
ÖES ve Akademik Özgürlük
ÖES (Öğretim Elemanları Sendikası), bir grup asistanın öncülüğünde çeşitli kademelerden öğretim elemanları tarafından bir meslek sendikası olarak 1994’te kuruldu. Sendika, 2001’de çıkarılan Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nun işkolu sendikacılığı düzenlemesini öngörmesi üzerine, aynı yıl Eğitim-Sen’e katıldı. ÖES, kısa süren yaşamı boyunca idare tarafından kapatılmak istenmesine karşı yasal varoluşu için hukuk mücadelesi yürüttü, öğretim elemanlarının ücret başta olmak üzere mesleki ekonomik ve sosyal haklarını geliştirmek için çabaladı. Aynı zamanda diğer kamu çalışanları sendikalarının oluşturduğu Kamu Çalışanları Sendikaları Platformu’na ve ülkedeki sendika, meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarının oluşturduğu Demokrasi Platformu’na katılarak ülke çapındaki ekonomik, sosyal ve siyasal haklar alanında mücadeleye katkı sunmaya çalıştı.
ÖES’in kuruluş sürecinde yaşadığı en büyük iç tartışma “akademik özgürlük” kavramı üzerine yaşanmıştı. Sendikanın amaçlarını düzenleyen tüzük maddesi, tüzük taslağını hazırlayan asistanlar tarafından, Lima Bildirgesi temel alınarak, akademik özgürlük, bunu sağlamak için kurumsal özerklik ve özerkliğin kaçınılmaz bir sonucu olarak demokratik yönetim biçiminde düzenlenmişti. Kıdemli profesörler buna karşı çıkarak, 1961 Anayasası’nda yer alan, ancak 1982 anayasası ile ortadan kaldırılan “bilimsel ve idari özerklik” ile “seçilmiş kurullar ve seçilmiş rektör” anlayışını savunuyor, hatta buna “mali özerklik” kavramının eklenmesini istiyordu. Bu tartışma uzlaşmayla aşıldı, ÖES ilk Genel Kurulunda Lima Bildirgesi’ni çalışmalarına yol gösterici temel belge olarak kabul etti, ancak bildirgedeki anlayış hiçbir zaman sendikaya egemen olamadı.
İnan Özdemir Taştan
İnan Özdemir Taştan Barış İçin Akademisyenler inisiyatifinin “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildirisine imza attığı için 7 Şubat 2017tarihli 686 No’lu Kanun Hükmünde Kararname ile Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesindeki görevinden ihraç edildi. Doktora eğitimini Türkiye’de 1970’li yıllarda sol hareketlerin retoriğini incelediği tezi ile 2013 yılında tamamladı. Doktora eğitimi sonrasında halkla ilişkiler, retorik ve araştırma yöntemleri üzerine dersler verdi. Siyasal iletişim ve medya çalışmaları alanlarında çeşitli kitap ve makalelerin yazarıdır. Son çalışmaları siyasi liderlerin seçim konuşmalarında dinselleşme, liderlerin demokrasi kavrayışı, Suriyeli mültecilere ilişkin siyasi tartışmalar, radikal medya ve direniş pratikleri üzerine odaklanmaktadır. Akademik çalışmalarına Swedish Collegium for Advanced Study’de devam etmektedir.
Türkiye’de Akademinin OHAL’i: Korku İklimi, Oto-sansür ve Kapanma
Akademik özgürlük genel olarak akademisyen ve öğrencilerin araştırma, eğitim ve yayın faaliyetlerinde herhangi bir baskı hissetmeden özgürce hareket edebilmeleri olarak tanımlanmakla birlikte, akademik özerklik, akademisyenlerin iş güvencesi ve sosyal hakları ile birlikte bir bütün olarak ele alınmalıdır. Türkiye’de hiçbir zaman tam anlamıyla özgür ve özerk bir üniversite ikliminden söz edilemese de, 2016’da tüm ülke sathında ilan edilen, iki yıl süren ve çeşitli üniversitelerin kapatılıp, binlerce akademisyenin ihraç edildiği Olağanüstü Hal Dönemi, akademik özgürlüklere yönelik çok ciddi kısıtlamaları da beraberinde getirmiştir. İnsan Hakları Okulu kapsamında 2018 yılında gerçekleştirdiğimiz kapsamlı araştırma bu baskıyı ortaya koymayı ve olağan üstü hal döneminde Türkiye’de akademik özgürlüklerin durumunu saptamayı amaçlamıştır. 13 ilde akademisyen ve lisansüstü öğrencileriyle gerçekleştirdiğimiz 422 anket ve 28 derinlemesine görüşmeye dayanan araştırmamızın temel bulguları akademisyenlerin bilimsel faaliyetlerini can güvenliği ve iş güvencesi endişesi altında, yıldırmanın (mobbing) oldukça yaygın olduğu bir ortamda yürütmeye çalıştıklarını ortaya koymaktadır. Benzer bir baskı lisansüstü öğrencileri tarafından da dile getirilmiştir. Bunun en temel sonucu akademik dünyanın her alanına (eğitim, araştırma, yayın, konferans…) sirayet etmiş bir oto-sansür olmuştur. Ortaya çıkan tablo, Türkiye’de başat öğretinin dışında kalan ve hassas ya da sakıncalı kabul edilen konulara ilişkin akademik üretimin imkansızlaşması ve akademik alanın giderek her alanda daralması ve hatta çölleşmesi riskini taşımaktadır.
Jeffrey C. Goldfarb
Jeffrey C. Goldfarb, New School for Social Research’de Michale E. Gellert sosyoloji profesörüdür. İnternet üzerinden yayın yapan Public Seminar adlı derginin kurucusu ve yayıncısıdır. Bunun yanı sıra ilk olarak 1980 senesinde, Orta Avrupa ve ABD’deki muhalif gruplar arasında gerçekleşen ve 2018 senesinde “Dünya Çapında Demokratik Yazışmalar Komitesi” olarak anılan Demokrasi Seminer’inin çağırıcısıdır. Onlarca makalenin yanı sıra sekiz kitabı yayınlamıştır. Belli başlı kitapları şöyle sıralanabilir: Reinventing Political Culture: The Power of Culture versus the Culture of Power (2012), The Politics of Small Things: The Power of the Powerless in Dark Times (2006) Civility and Subversion: The Intellectual in Democratic Society (1996), and On Cultural Freedom: The Exploration of Public Life in Poland and America (1982). Konferansa katkısı, bu dört çalışmasında kullandığı sosyolojik veriler temelinde şekillenmiştir.
Akademik Özgürlük: Sosyolojik Bir Tanım ve Demokratik Vaadi Üzerine
Bu sunumda, akademik özgürlüğü tanımlamak ve demokrasi kültürünü desteklemekteki rolünü değerlendirmek için kavramsal bir çerçeve önereceğim ve bu çerçeveyi Birleşik Devletler’deki duruma uygulayacağım.
Akademik özgürlüğü kültürel özgürlüğün özgül bir uyarlaması olarak, sosyal düzenin başat yürütücü mekanizmalarından, pazar hesaplarından ve siyasi buyruktan görece kurumsal özerkliği olan anahtar bir bileşen olarak ele alacağım. Peşi sıra bu tanım bağlamında akademisyenlerin entelektüeller olarak demokratik hareketlere ve yönetime katkısını ve desteğini inceleyeceğim. Akademisyenlerin birincil demokratik rolünün, büyük siyasi arenada ve küçük gruplar özelinde vatandaşlar arasında konuşmayı mümkün kılmak olduğunu savunacağım. Böylesi bir konuşma kültürü anlık sonuçlar doğurabilir: anlık siyasi eylemi besleyip yönlendirebilir, bir diktatöre ya da açık ve güncel bir sosyal ya da siyasal adaletsizliğe karşı durmak örneğinde olduğu gibi. Ve böylesi bir konuşma kültürü sosyal düzen üzerinde uzun erimli etkiler bırakabilir. “Küçük şeylerin siyaseti” adını verdiğim bu gibi konuşma ve edimlerin mevziisini ve biçimlerini, muhtemel derinliğini ve uzun süreli sonuçlarını değerlendireceğim. Yani iktidar ve kültür arasındaki ilişkiyi, siyasi kültürü, yapılandırma ve yeniden yapılandırma ihtimaline odaklanacağım.
Bu kavramsal çerçeve aracılığıyla pandemik, ekonomik ve siyasi kriz dönemindeki Birleşik Devletler’de akademik özgürlüğün güçlükleri üzerine tartışacağım. Siyaset, bilim ve iş hayatlarına dair kafa karışıklığının yanı sıra sağ ve sol siyasetlerin üniversitelere saldırılarını, akademik yaşamın pazarlaşmasını ve bürokratikleşmesini ele alacağım.
Jewher İlham
Jewher İlham, 2019 senesinde Indiana University, Yakın Doğu Dilleri ve Kültürü ve Orta Avrupa ve Asya Çalışmaları alanında siyaset bilimi eğitimini tamamladı. Tutuklu bulunan babası lehine Kongre önünde tanıklık etti, New York Times için çok sayıda makale kaleme aldı ve babasının adına dünyanın çeşitli yerlerinde verilen ödülleri kabul etti. 2015 senesinde, yaşadıklarından yola çıkarak kaleme aldığı A Uyghur’s Fight to Free Her Father (Bir Uygurun Babasının Özgürlüğü için Mücadelesi) kitabı basıldı. 2019 senesinde Amerika Dış İşleri Bakanı Pompeo’nun daveti üzerine, inanç özgürlüğü kapsamında ana konuşmacı olarak Bakanlık’ta ağırlandı. Uygur sorunu hakkında Amerikan Başkanı ile görüşmek üzere Beyaz Saray’a da davet edildi. Bunun ardından BM genel meclisinde, Çin hükümetinin Uygur halkına karşı işlediği suçlar hakkında konuşma şansını elde etti. 2019’da babası adına Sakharov Ödülünü kabul etti ve arından Avrupa Parlamentosu’ndan Çin hükümetinden hesap sormasını talep etti. 2020’de ise Uygur halkının yaşadığı sorunları tartışmak üzere Cenevre’de ana konuşması olarak kabul edildi. Halihazırda Uygurlar hakkında bir belgeselin yapımında yer alıyor. İşçi Hakları Konsorsiyumu’nda çalışıyor ve Zorunlu Emekle Mücadele Projesi’nin ortaklarından birisidir.
Amfiden Hapishane Hücresine: Uygurlar için Akademik Özgürlüğe Tehdit
Uzmanlar ve araştırmacılarca belirlendiği kadarıyla, halihazırda 1-1,8 milyon üzerinde Uygur vatandaşı, Çin hükümetinin sözde “yoksullukla mücadele” çalışmaları kapsamında, çok sayıda hak ihlaline maruz kaldıkları yeniden eğitim kamplarına ve zorunlu emek merkezlerine gönderilmiştir. Çin hükümeti bu kampların ve eğitim merkezlerinin mesleki eğitim amacıyla kurulduğunu iddia etmektedir. Mahkumlar arasında akademisyenler, entelektüeller ve tıp doktorları da vardır. Bu kişilerin ellerinden akademik özgürlükleri alınmakla kalmamış, aynı zamanda düşük ücretli fabrikalarda çalışmak zorunda bırakılmışlardır. Oysa ki bu insanların mesleki eğitime de kütüphanelerden, amfilerden ya da dersliklerden koparılarak cezaevlerine konulmaya da ihtiyaçları yoktur.
Joan W. Scott
Joan W. Scott, doktora derecesini tarih alanında, Madison’daki Wisconsin Üniversitesi’nden aldı. Kurucusu olduğu Pembroke Öğrenme ve Kadın Araştırmaları Merkezi’nin bağlı olduğu Brown Üniversitesi başta olmak üzere çok sayıda üniversitede ders verdi. Halihazırda, 1985 senesinden beri fakülte üyesi olduğu Institute for Advanced Study’e bağlı Sosyal Bilimler Okulu’nda Emeritus profesördür.
Joan Scott’ın çalışmaları, geleneksel tarih pratiğini, tarihsel kanıt ve tarihsel deneyimin doğasını da içerecek şekilde köklü bir biçimde sarsmıştır. 1993 senesinden beri American Association of University Professors’ün akademik özgürlük ve güvenceli kadro komitesinin aktif bir üyesidir. Bu bağlamdaki deneyimlerini, 2019 senesinde, Knowledge, Power and Academic Freedom başlığı altında kitaplaştırmıştır. Joan Scott History of the Present: A Journal of Critical History dergisinin kurucu editörüdür. Bugün artık klasikleşmiş 1986 tarihli “Gender: A Useful Category of Historical Analysis (Toplumsal Cinsiyet: Tarihsel Analizin İşe Yarar Bir Kategorisi)” başlıklı makalesi ile bilindiği söylenebilir. Bunun yanı sıra Fransız feminizmleri, siyaset ve tarih üzerine çalışmaları vardır. The Politics of the Veil (Örtünmenin Siyaseti, 2007-2012-) kitabı içlerinde Türkçe’nin de olduğu pek çok dile çevrilmiştir. Bunun yanı sıra makalelerinin Türkçe çevirisinden oluşan bir derleme de 2013 senesinde yayınlanmıştır: Feminist Tarihin Peşinde (bgst Yayınları).
Moushumi Basu
Moushumi Basu, Jawaharlal Nehru Üniversitesi’nde, Uluslararası Araştırmalar Okulu’nda Uluslararası Siyaset, Örgütlenme ve Silahsızlanma Merkezi’nde doçenttir. İlgi alanları arasında insan hakları ve gelişim teorileri vardır. Halihazırda Jawaharlal Nehru Üniversitesi Öğretmenler Derneği’nin sekreterliğini yürütmektedir.
Akademik Özgülürlüğü Sorgulamak: Hindistan’da Üniversite Kampüslerine Dair
Günümüz Hindistanı’ndan bir öğrenme mekânı olan üniversite, akademisyenler ve onların düşünce dünyası ile özgürce irtibata geçme haklarının lehine olmayan sinsi bir dönüşümden geçmektedir. Tagore’un kaleme aldığı meşhur “aklın korkusuz ve başın dik olduğu yer, bilginin özgür olduğu yerdir” dizelerinin kuşaklar boyunca dillere pelesenk olduğu bir ülke olan Hindistan’da, 2014 senesinde sağcı Modi hükümetinin iktidara gelmesini takiben akademik özgürlüklere ve üniversite kampüslerindeki düşünme kültürüne kısıtlamalar getirilmiştir. Sunumum, bir bütün olarak akademi için yalnızca tehlikeli değil felaketvari de olan, üniversite kampüs yerleşkelerinde fikir ve ifade özgürlüğü hakkına saldırılan vakalara, düşüncenin gayri meşrulaştırması ve kriminalleştirilmesine yol açan karşı anlatının inşasına odaklanacaktır.
Onur Can Taştan
Onur Can Taştan Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri alanındaki doktora eğitimini 2016 yılında tamamladı. On yıl süresince araştırma görevlisi olarak çalıştığı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü’nde sosyal politika ve toplumsal hareketler ile ilgili dersler verdi. “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildirinin imzacılarındandır ve 1 Eylül 2016 tarihli ve 672 No.lu HK ile kamu görevinden ihraç edilmiştir. 2017 ve 2019 yılları arasında Göttingen Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde yerleşik olmayan doktora sonrası araştırmacı olarak çalıştı ve Türkiye’de çalışma ilişkileri ve sosyal politika alanıyla ilgili lisans ve lisansüstü dersler verdi. Türkiye’de ve İsveç’te akademisyenlerin sendikal örgütlenmesi önündeki engeller üzerine olan araştırmasını, misafir araştırmacı olarak çalıştığı Uppsala Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde sürdürmektedir.
Türkiye’deki Üniversitelerde Otoriterliğe ve Neoliberal Reformlara Karşı Mücadeleler: Eğitim-Sen Örneği
Türkiye’de OHAL döneminde başta Barış Akademisyenleri olmak üzere yüzlerce eleştirel akademisyenin kitlesel ihracı, güncel otoriter dönüşümün yükseköğretim sistemi açısından yarattığı tek sonuç değildir. Neoliberal reform gündeminin daha önce denenen ancak akademisyen ve öğrenci direnişleri nedeniyle tamamlanamamış çoğu unsuru, KHK’ler ya da yasal değişiklikler yoluyla yine bu dönemde hayata geçirilmiştir. Dolayısıyla, Türkiye yükseköğretim sistemindeki güncel gelişmeler otoriterlik, akademik özgürlükler ve neoliberal reform arasındaki ilişkilerin tartışılması için çok iyi bir olanak sunmaktadır. Bu çalışmada söz konusu ilişkileri, Eğitim-Sen’de örgütlenmiş akademik personelin 2000’li yılların ortalarından 2016’ya kadar yürütmüş olduğu mücadeleler aracılığıyla tartışacağım. Eğitim-Sen örneğinin böylesi bir tartışma için uygun olmasının bir nedeni, akademik özgürlüklere yönelik saldırılara ve yükseköğretimdeki neoliberal reform gündemine karşı en önemli mücadelelere öncülük etmiş veya onları desteklemiş mücadeleci bir sendika olmasıdır. Buna ek olarak, devlet üniversitelerinden ihraç edilmiş Barış Akademisyenlerinin neredeyse tamamı Eğitim-Sen üyesidir ve önemli bir kısmı da incelenen dönem boyunca neoliberal dönüşümün farklı bileşenlerine karşı Eğitim-Sen tarafından organize edilmiş mücadelelerde aktif rol üstlenmiştir. Hem merkezi düzeydeki kampanyaları hem de üyelerince işyerleri düzeyinde oluşturulan inisiyatifler açısından Eğitim-Sen bu dönemdeki asıl mücadeleci örgüt olmuştur. Bu mücadelelerin, her biri farklı neoliberal reform girişimlerine denk gelen aşamalar halindeki gelişimi, odaklandığı sorunlar, hükümetin ve üniversite yönetimlerinin bu süreçteki tepkileri sadece Türkiye’de yükseköğretimin otoriter dönüşümünün temel özelliklerinin anlaşılması açısından değil, aynı zamanda otoriterlik, akademik özgürlükler ve neoliberalizm ilişkilerinin tartışılması açısından da verimli bir zemin sunmaktadır.
Ozan Değer
Ozan Değer, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden “ATAD ve AİHM Arasında Yargı Yetkisinin Kullanılmasında İşbirliği” başlıklı tezi ile yüksek lisans derecesini, “Egemenliğin Sınırında Bir Uluslararası Suç: Haydutluk” başlıklı tezi ile doktora derecesini almıştır. 3 Ocak 2006 tarihinden itibaren görev yaptığı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası Hukuk kürsüsünden 1 Eylül 2016 tarihinde “Barış İmzacısı” olduğu için 672 Sayılı KHK ile ihraç edilmiştir. Temel ilgi alanları kamu hukuku, insan hakları, uluslararası ceza adaleti, siyasal suçlar ve siyaset felsefesidir. “Avrupa Kamu Hukuku Düzeninde ATAD ve AİHM Arasındaki Yargı Yetkisi”, “İsmail Beşikçi” (ed. Barış Ünlü ile), Düşmanı Yargılamak (ed.) başlıklarıyla yayınlanmış üç kitabı, kapsamlı araştırma raporları ve pek çok bilimsel/akademik makalesi bulunmaktadır. Ocak 2018’de kurulan İnsan Hakları Okulu’unda (Ankara) “İnsan Haklarının Uluslararası Alanda Korunması” ve “Uluslararası Ceza Adaleti” atölyelerinin yürütücüsüdür.
Türkiye Akademisinde Bir Disiplin Olarak İnsan Hakları
Bu çalışma, “üniversiter evrenselliğin ayrılmaz unsurları olarak” bilimsel bilgi, akademik özgürlük, hakikat hakkı ve ifade hürriyetinin, içinden geçtiğimiz karanlık dönemin icracısı siyasal iktidarın “yerli ve milli” söylemi ile meşrulaştırdığı saldırgan uygulamalarına maruz bırakılmasını konu edinmektedir. Netice, insan haklarının bir düşmanlık metaforu olarak benimsenmesi ve böylelikle bir insan hakkı olarak akademik özgürlüğün tam anlamıyla ayaklar altına alınmasıdır.
Bu bağlamda, bu sunum, bir kavram ve norm olarak insan haklarının Türkiye akademisinde hangi dönemlerde, hangi içerikle, hangi yöntemlerle ve nasıl çalışıldığını ve/veya çalışıl(a)madığını neden sonuç ilişkisi içerisinde tarihsel bir analize tabi tutma amacı taşımaktadır. Birinci bölüm, insan hakları idealini ve bu ideal etrafında biçimlenen temel hak ve özgürlükler rejimini ve bu çerçeveye bağlı kalınarak bir insan hakkı olarak akademik özgürlüğün evrensel mahiyetini tartışmaktadır. İkinci bölüm ise Türkiye’de gerçek bir sorunsal olarak ele alınması gereken “İnsan Haklarının Gelişimi” literatürünü, yani devletçi siyasal tahayyül ve/veya bir muhayyel olarak Türk ulusçuluğu zemininde biçimlenen tarihsel inşayı eleştirel bir perspektife tabi tutarak, akademi ile insan haklarının tanışmasının, BM üyeliği ve sivil toplumun oluşumuna dayandığı tespitinden yola çıkarak, ilk gerçek insan hakları çalışmalarının gerçekleştirildiği 1960-1980 dönemi akademisine odaklanmaktadır. Üçüncü ve son bölüm ise 12 Eylül darbesi ile tamamıyla askıya alınan insan haklarının, AKP dönemine dek tedrici gelişimini ve bu minvalde akademinin insan hakları ile olan ilişkisinin, Kürt sorununa bağlı olarak 90’lardaki çifte standarda dayalı iki yüzlülüğünü ve yeniden inşa olunan karakterini incelemekte ve AKP’nin 2002 Ankara Kriterleri ile 2016 ve devamındaki OHAL rejimi arasında salınan 16 yıllık çalkantılı iktidarı döneminde akademi ile insan hakları arasındaki istikrarsız ilişkiyi sorgulayarak, vakalar ve hukuki süreçler ışığında günümüzdeki vahim tablonun temellerini ve parametrelerini gün yüzüne çıkarmaya çalışmaktadır.
Özgür Bozdoğan
Özgür Bozdoğan, 1969 yılında doğdu, ilk orta ve lise eğitimini Adana’da tamamladı. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi İngiliz Dili Öğretmenliği bölümünden mezun olduktan sonra Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü İngiliz Dili Öğretmenliği yüksek lisans programını bitirdi. 1991 yılında öğretmenliğe başlayan Özgür Bozdoğan Ankara, Çankırı ve Çorum’da çok sayıda okulda öğretmenlik yaptı ve halen öğretmen olarak kadrosu Ankara Çankaya ilçesindedir. Öğretmenliğe başladığı günden bu yana sendikal faaliyetin de içerisinde aktif olarak yer alan Özgür Bozdoğan iş yeri temsilcilikleri ile birlikte Eğitim Sen Sungurlu ilçe baş temsilciliği ve üç dönem Ankara 2 No’lu Şube Başkanlığı görevlerini yapmıştır. 2017 yılında Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu üyeliğine seçilen Bozdoğan, 2017-2020 arasında Genel Yükseköğretim ve Eğitim Sekreteri olarak görev yapmıştır.
Akademik Özgürlükler Mücadelesinde Eğitim-Sen
Türkiye’de ve dünyada akademik özgürlükler ile siyasal koşullar arasında doğrudan bir ilişki olduğu açıktır. Siyasi iktidarlar, genellikle kendi hegemonyalarını yükseköğretim alanında tesis etmek ve bu sayede iktidarlarını kalıcı kılma eğilimindedir. Bunun gerçekleşmesi için ise akademik özgürlüklerin mutlaka sınırlandırılması veya tamamen ortadan kaldırılması gerekmektedir. Türkiye, tarihinin farklı dönemlerinde bu girişimlere çeşitli kereler tanıklık etmiştir. Akademik özgürlükler sınırlandırılmış, bilim insanları üniversitelerden tasfiye edilmiş ve üniversiteler siyasi iktidarların arka bahçesi haline getirilmeye çalışılmıştır. Söz konusu tasfiyeler, dönemsel özelliklere göre farklı yöntemlerle yaşama geçirilmeye çalışılsa da özü itibarı ile hedef aynıdır; siyasi iktidarlara tabi üniversite yaratmak. Kimi zaman KHK’lerle bilim insanları üniversitelerden uzaklaştırılırken, kimi zaman da akademisyenlerin sözleşmeleri uzatılmamakta ya da göstermelik soruşturmalarla işlerine son verilmektedir.
Son dönemde Türkiye’de, özellikle de 15 Temmuz sonrasında, siyasi iktidar çok sayıda akademisyeni üniversitelerden tasfiye etmiştir. Diğer taraftan da yaptığı mevzuat değişiklikleri ile akademik özgürlükleri tamamen ortadan kaldırmayı hedeflemiştir. Siyasi iktidarın tüm bu girişimlerine ve uygulamalarına karşı bir mücadelenin ise her tür engele ve zorluğa karşı devam ettiğinin mutlaka altının çizilmesi gerekmektedir. Bu mücadelenin en önemli hedeflerinden biri akademik özgürlükleri korumak ve geliştirmektir. Akademik özgürlüklerden yalıtılmış bir üniversitenin gerçek anlamda bir üniversite olmasından söz etmek mümkün değildir. Akademik özgürlükler için çok sayıda özne mücadelesini sürdürmektedir. Bu alanda mücadele eden öznelerin en önemlilerinden biri de Eğitim Sen’dir. Eğitim-Sen, bir taraftan Barış Akademisyenlerinin hakları için mücadele ederken, diğer taraftan da akademik özgürlüklerin önündeki engellerin ve sınırların kaldırılması için çaba harcamaktadır. Yapılacak olan sunuşta sendikamızın bu mücadeleyi farklı alanlarda nasıl sürdürdüğü aktarılmaya çalışılacaktır.
Ülkü Doğanay
Ülkü Doğanay, 1993 yılında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Orta Doğu Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde Yüksek Lisans ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Doktora derecesini aldı. Doktora çalışmaları sırasında Türkiye Bilimler Akademisi’nden aldığı burs ile Paris II Üniversitesi Fransız Basın Enstitüsü’nde bulundu. 2009 yılında Siyasal Hayat ve Kurumlar alanında doçent unvanını aldı, 2014’te 1994 ve 2017 yılları arasında çalıştığı Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde profesör kadrosuna atandı. 7 Şubat 2017’de “Barış için Akademisyenler Bildirisi”ni imzalaması sebebiyle 686 no’lu KHK ile ihraç edildi.
2019 yılının mayıs ayında Connecticut Üniversitesi Public Policy Bölümü’nde “uzaktan öğretim üyesi” ünvanı aldı. Off University’de ve İnsan Hakları Okulu’nda dersler veriyor. Ankara Dayanışma Akademisi üyesi ve Ankara Dayanışma Akademisi ile Birarada Derneği’nin birlikte yürüttüğü ve AB tarafından desteklenen “Dayanışma Akademileri Ağı Aracılığıyla Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Geliştirme Projesi”nde koordinatör olarak çalışıyor.
Olağan Üstü Hal Döneminde İnsan Hakları Akademisyeni Olmak
Bu bildiri, İnsan Hakları Okulu tarafından yürütülen bir araştırmanın bulgularından yola çıkmaktadır. Araştırma, 21 Haziran 2016 ve 19 Temmuz 2018 tarihleri arasında yürürlükte olan Olağanüstü Hal’in Türkiye’de insan hakları alanında gerçekleştirilen akademik çalışmalar üzerinde ne gibi bir etkisinin olduğunu ve karşılaşılan baskıların alanı nasıl etkilediğini ortaya çıkarmayı amaçlamıştır. 2018 yılının ikinci ve 2019’un ilk yarı yılını kapsayan araştırmada insan hakları alanında çalışan 103 akademisyenle yüz yüze anket ve 20 akademisyenle yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Toplamda, insan hakları merkezi bulunan üniversitelerin yer aldığı 5 ilde -Ankara, İstanbul, İzmir, Diyarbakır ve Konya’da- kamu ve vakıf üniversitelerinde insan hakları alanında çalışan 79 öğretim elemanı ve 44 yüksek lisans veya doktora öğrencisi araştırmaya dahil olmuştur. Özellikle hukuk fakültelerinde çalışan akademisyenler ya da iktisat, idari bilimler, beşerî bilimler, iletişim fakülteleri gibi farklı fakültelerde insan hakları ile ilişkili araştırmalar, çalışmalar yürütenler örneklemde yer almıştır.
Araştırmanın ortaya koyduğu başlıca sonuç, OHAL döneminde akademik özgürlüklerin önemli hasarlar gördüğü yönündedir. Her ne kadar akademisyenler OHAL’i bağlı bulundukları üniversite, çalışma konusu gibi etmenlere göre farklı şekillerde deneyimlemiş olsalar da genelde iş güvencesi ve kişi haklarının korunması gibi konularda ciddi endişeler taşıdıkları tespit edilmiştir. OHAL’in akademik özgürlükler üzerindeki en belirgin etkilerinden birisi oto sansürün artmış olması, akademisyenlerin dersleri, araştırmaları, tezleri ve yayınlarında tümüyle veya kısmen oto sansüre başvurmak zorunda kalmış olmalarıdır.