11 Ocak 2016’da biz 1128 akademisyen, sistematik hak ihlallerini eleştiren “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriyi imzaladık. Barış istedik, adalet talep ettik, hakikati öğrenme hakkını savunduk. Bildirinin kamu ile paylaşılmasının hemen ardından gelen tepkilere ve tehditlere rağmen imzacı sayımız 2212’ye çıktı. Hatta toplumun pek çok farklı kesimi destek imza metinleri yayınlayarak bize ve barış çağrımıza sahip çıktılar.
Şehirlerin, kültürel birikimlerin, aidiyetlerin, insan yaşamının değersizleştirildiği bir yıkım sürecine itirazımızı dile getirdik. Bizim barış çağrımıza ise hak ihlalleri ile yanıt verildi. Kimilerimiz gözaltına alındı, tutuklandı, tehdit edildi, yaşadığı şehri terk etmeye zorlandı. Diğerlerimiz hakkında disiplin soruşturmaları ve adli soruşturmalar açıldı, yetmedi sosyal güvenlik kayıtlarına düşülen şerhlerle başka işlerde çalışmamız bile engellendi. Coğrafyamızın trajedileri haline gelmiş sürgün, ölüm, kan banyosu tehditleri, hapis ve yoksulluktan biz de payımıza düşeni aldık. Oysa aradan geçen onca yıla rağmen imzalarımızın çıkış noktası haklılığını koruyorken, bugün 2016’da savunduğumuz ilkeler hâlâ savunulmayı hak ediyor.
Bu 7 yıl, hatta vakıf üniversitelerinden sözleşmesi uzatılmayarak atılanlarla birlikte neredeyse 8 yıl, tarihe “sosyalölüm” olarak geçen şeytanlaştırma, siyasi yargılamalar, emekliliğe/istifaya, imza çekmeye zorlama; iş sözleşmelerinin feshedilmesi, açığa alınma, yıldırmalarla ama aynı zamanda hak ve özgürlüklerimizin savunusu ve dayanışmayla da geçti. 822 imzacı akademisyen “terör örgütü propagandası yapma” suçlamasıyla ceza mahkemeleri önünde yargılandı. 2019 yılında AYM’nin Barış Bildirisi’ne imza atmanın ifade özgürlüğü kapsamında olduğuna hükmetmesiyle beraat ettik. Buna rağmen Kamu/V akıf üniversitelerinde çalışan imzacı akademisyenlerden 406’sı OHAL Kanun Hükmünde Kararnameleriyle akademik görevlerinden ömür boyu çıkartıldılar.
7 yıl sonra bugün, bu kez, barış akademisyeni, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklu yargılandığı bir davanın duruşmasının yapıldığı 11 Ocak tarihinde, tarihe bir kez daha kayıt düşüyoruz; bizi açlıkla, yoksullukla, siyasi yargıyla terbiye etmeye çalışanlara dayanışma ve hak savunusu ile yanıt veriyoruz.
Bu coğrafyada yaşayan halklara, ağaca, çocuğa, kadına, bilim ve ifade özgürlüğüne sahip çıkmak suç değil, onurlu bir görevdir. Aynı zamanda bunlara hasım olan herkese hatırlatıyoruz; hangi kurumsal siyaset dengesi, seçim sonucu ve yürütme olursa olsun, bilimsel akademik araştırma ve ifade özgürlüğünü, barışı, doğayı ve emeği savunmaya devam edeceğiz. Bizler, ağaca, canlıya, akla düşman bir zorbalığa karşı hak ve özgürlüklerimizi savunmaya, özgür bilimsel eğitim ve araştırma için vicdanımızı dinlemeye, hakikati aramaya ve ifade etmeye devam edeceğiz. Bu yolda dayanışma içinde bir araya geldiğimiz hapsedilen hak savunucularının, İçişleri Bakanı tarafından isimleri verilerek hedef gösterilen barış imzacısı arkadaşlarımızın ve Şebnem Korur Fincancı’nın yanında olduğumuzu teyit ediyoruz.
Sadece işini değil, huzurunu, sağlığını, fiziki özgürlüğünü ve yaşamını yitiren arkadaşlarımızı unutmuyoruz. Biat etmemek için özgür aklımızı yitirmeyeceğiz. İnadımızdan, direnmekten ve birbirimizden vazgeçmeyeceğiz. Türkiye’ye Barış, Akademiye Özgürlük gelene kadar…
BİRARADA Bilim, Sanat, Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği
Ankara Dayanışma Akademisi
Eskişehir Okulu
İnsan Hakları Okulu
İzmir Dayanışma Akademisi
Kampüssüzler
Kocaeli Dayanışma Akademisi
Kültürhane
BAK-Almanya Derneği
Türkiye’deki Barış Akademisyenleri ve Hak Savunucuları ile Dayanışma Derneği-Fransa (SUP-DDHT)